Fotoğraflarım

Fotoğraflarım
sevdiğim çiçek

3 Ağustos 2017

Sağır Sessizlik

Sağır Sessizlik


Sessizlik... Nasıl olabilir bu kadar derin sessizlik... Hissetmeye çalışıyorum kulaklarımda tıkaç mı var, kulaklık mı?  Derin denizdeyim. Aşağı, yukarı sadece mavi... Derin mavi... Görebiliyor hiç bir şey duymuyorum. Maviyle sarmalanmış asılı kalmışım, hiç bir bağlantı ve ses olmaksızın... Huzur mavisiyle sarılı bedenimde, sağır sessizliğin tedirginliğini hissediyorum.

Yavaş yavaş dağılan sisin içinden çıkıveriyor oğlum. Bana gülümsüyor, dudakları kıpırdıyor, duymuyorum, ne diyorsun diye soramıyorum. Elimi uzatıp kendime çekemiyorum, sıcacık sarılamıyorum. Vedalaşmaları sevmiyorum. 

Hafifçe sallanarak ufka uzanan denizi seyrediyorum. Yalnızlığımı yaşıyorum, yüreğim kıpır kıpır, mavi yolculuktayız. Yıldızların altında güvertede uyuyorum, sevgi doluyor bedenime. Hâlâ uyuyorum, uyanamıyorum... Göz kapaklarım ağırlaşmış, açılmıyor.

Ofisin kapısı açılıyor, omuzları çökük babam girdi. Gözleri dolu dolu. Yığıldı masamın yanındaki koltuğa. Hava kararmaya başlıyor, yağmur yüklü kara bulutlar sardı etrafı. Şimşekler çakarken yanımda yatıyor babam, komada.  

Kıpırdayamıyorum... Kollarım bedenimin yanında biliyorum ama çok ağır; ya bacaklarım? Benimle, farkındayım. Üstüme tonlarca ağırlıkta külçe çökmüş, kaldıramıyorum.

Yeşilliklerde koşuyorum, salıncaklar var, koyunlar etrafa dağılmış, düştüm, ağlıyorum... Okuduğum kitaptan kafamı kaldırdığımda görüyorum kalabalığı. Çınar ağacı gölgesinde oturuyorum etrafda bir telaş, sofralar hazırlanıyor. Örtüler seriliyor, tabaklar, bardaklar, çatallar diziliyor. Kuzunun çevrildiği ateşi izlerken dalıyorum derinlere, sessizliğin içine. Gücüm yetmiyor çıkmaya girdaptan, dönerek uzaklaşan hortumla beraber yükseliyorum.

Kuşbakışı izliyorum olayları. İçindeyim hem uzaktayım.  Camlı vitrinden annem, kardeşlerim el sallıyor... Düğün var, damadı masaya çıkarmışlar, dans eden arkadaşlarım. Doğum sancısı çekiyorum. El sıkışmalar, tebrikler, kutlamalar, gülümseyen yüzler, şık giysiler, parlak ayakkabılar, hediye paketleri, bukle bukle kurdelâlar ellerime, yüzüme dolanıyor. Renkler uçuşuyor: Mavi, yeşil, kırmızı, beyaz. Şampanyalar patlıyor, köpükler kabarıyor, kabarıyor, kayboluyorum içinde...

Kadehin camında ağlayan yüzüm çok büyük. Gözlerim kızarmış, büyüdükçe büyüyor. Dumanların arasındayım. Balkonda sigaramı içiyorum. Dolunayı görüyorum, yaklaşıyor, ışığı büyüyor, parlaklığı gözlerimi karartıyor. Karanlık bir yerdeyim, bildiğim bir oda değil, hiç ışık yok, zifiri, sessiz, ürperdim.

Duyuyorum: Mekanik ritmik sesler, hafif ayak sesleri koridorda. 
Gözlerimi açabildim: Buz beyazı bir odadayım. 


Kolumda hortumlar, iğneler, bedenimde birçok kablo. Gülümseyen hemşire, yanımda. 

Başlarken...

Kendi kendime kafamda düşüneceğime yazarak düşüneyim, yazdıklarıma dönüp bakayım, diye... Belki okuyanım olur, belki yorum, kritik, eleştiriler olur böylece yeniden düşünme olanakları doğar, umuduyla... 

Bu düşüncelerle blogumu açtım, bakalım görelim neler olacak...